Dumlupınarlılarınforumu
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

geçek enflason bu

Aşağa gitmek

geçek enflason bu Empty geçek enflason bu

Mesaj  millinefer 14th Aralık 2008, 12:39

Enflasyon Düştü Yalanı
(Veya Şişirilmiş Balonlar)


Dört yıldır �ekonomide başarı� şarkısını dilinden düşürmeyen AKP hükümeti, çifte seçim yılına girilen şu günlerde �tam gaz� iyimserlik pompalamaya devam ediyor.
Başbakan başta olmak üzere bütün bakanlar açıklamalarında enflasyon, işsizlik,
üretim ve milli gelir rakamlarının ekonomiyi zıplattığını anlatıp duruyor. Hem de ayakları yere basmadan!
Mesela Başbakan�a göre, iktidara geldiklerinde yaklaşık 2 bin 500 dolar olan milli gelir, 4 yılın sonunda 5 bin 380 dolara yükselmiş. Yüzde 30�lar civarında olan enflasyon tek haneli rakamlara düşürülmüş. Merkez Bankası�nın �tam takır, kuru bakır� olan kasası da yeşil Amerikan dolarları ile tıka basa doldurulmuş.
Şimdi insan böylesine bol yıldızlı tabloya bakınca, �vay be� diyesi geliyor. Meğerse güzel ülkemin güzel insanları, �cep delik, cepken delik� vaziyetten sıyrılarak uçuşa geçmiş, cebi para görmüş, kışlık-yazlık evlerinde bir eli yağda, bir eli balda güzel güzel oturur duruma erişmiş.
İşte bu anlattıklarımıza ne denir, biliyor musunuz? Eskilerin tabiriyle �Yeme de yanında yat!� denir.
Ne muhteşem bir tablo, değil mi? Herkes ne yapacağının şaşırmış vaziyette, göbeğini kaşır duruma gelmiş.. Zaten yüce makamlarda da, memleketin manzarası muhteşemdir canım� Hele birde sokağa çıkıp, iki üç nakarat sallayıp, itibarı da tavana vurdurdunuz mu, iş bitti demektir.
Bakın, ekonominin düzelmesini en çok bizler isteriz. Çünkü hayatımızı uzun saatler çalışıp düşük ücretler alarak sürdürmeye çalışan ya da işsizler ordusunun bir parçası olarak sefaletle yüz yüze gelen bizleriz.
Ekonomimizin düzelmesini istiyoruz. İnsanca yaşayacak bir ücret alıp, kendimize, ailemize, çevremize vakit ayırabilmek, çocuklarımızı okutmak, geleceklerini güvence altına almak istiyoruz. Hastalandığımızda, insanca koşullarda tedavi olmak, gerekli ilaçlara kolaylıkla ulaşabilmek istiyoruz. Hastalanma hakkımızı bile hiçe sayan bu ekonominin düzelmesini istiyoruz.
Şimdi bütün bu saydıklarımızda bizim açımızdan en ufak bir düzelme var mı? Yoksulluk ve açlık sınırında yaşayan vatandaşların sayısında azalma var mı? Tabi ki yok! Hiç kimse kalkıp rakamları öne sürmesin, bizler, sizler bu saydığımız gerçekleri her gün bizzat yaşıyorsunuz. Öncelikle biz cebimizi doldurmadan karnımızı doyurma peşindeyiz. İşte hesaplanan açlık sınırı: 750 YTL.

Buna rağmen Başbakan �milli gelir ikiye katladı� diyor. Peki, bu nasıl oluyor? Yoksa bizim kafamız falan mı basmıyor? Hayır, aksine, sıkıntıyı hisseden vatandaşa karşı iktidar kalem oyunlarıyla numara çekmeye kalkıyor. Bunu da şöyle yapıyor; milli geliri döviz cinsinden hesaplıyor, haliyle bu rakam, alım gücündeki artışı yansıtmıyor. Yani enflasyonla karşılaştırıldığında döviz kuru bugün olması gereken seviyenin yarısına denk geliyor. Ve, eğer olası bir sermaye kaçışının başlamasıyla, milli gelirin tekrar üç bin doların altına düşmesi an meselesi olduğunu gizliyor. Diğer taraftan hızla artan tüketici kredilerinin oluşturduğu parasal genişlemede, doğal olarak tüketimi kamçılıyor ve ekonomi üretime yönelik kredilerden çok tüketici kredileriyle büyüyor.

�Enflasyon düşüyor� deniyor. Peki, bu nasıl oluyor? Öncelikle satışa çıkarılan varlıklarımız büyük bir döviz girişi oluşturuyor. Açıklanan enflasyondan daha yüksek olan borçlanma faizleri, sıcak para çekiyor. Bollaşan döviz, serbest kur rejimi nedeniyle döviz kurlarını hızla aşağıya çekiyor. Bu da özellikle sanayinin ithal girdiye bağımlı hale gelmesine neden oluyor, üretici fiyatlarının aşağıya çekilmesine yol açıyor.

Diğer yandan hızla artan tekelleşme, gerileyen tarım gibi faktörler, gıda sektörü gibi vatandaşın temel ihtiyaç maddelerini karşılayan sektörlerde fiyatların ortalama enflasyondan çok daha fazla artmasına neden oluyor. Dolayısıyla, pek yakında gündelik hayatta enflasyon göstergelerinin yalancı çıkması aklı sıra önlenmiş oluyor.
Dediğimiz gibi AKP�liler sürekli olarak �rakamlar yalan söylemez� diyerek bizleri oyalıyor. Ama bizim ne oyalanmaya zamanımız, ne de mecalimiz var. Biz aşağıda sıralayacağımız yalan söylemeyen gerçek rakamlara inanıyoruz. Ülkenin asıl gerçeklerinin bunlar olduğu birebir yaşayarak görüyor, hissediyoruz.

İşte size bir demet rakam:

2002 yılında 221 milyar dolar düzeyinde olan iç ve dış borç toplamı 2006 sonu itibariyle 377 milyar dolara çıktı. Yani, AKP hükümetinin dört yıllık döneminde Türkiye�nin toplam borcu 156 milyar dolar arttı. Hükümet, 20 yılda alınan borcun yüzde 70�ini dört yılda borçlandı.
5 yılda faize yaklaşık 184,3 milyar dolar harcadı. Faize giden para, yatırım için ayrılan 55,7 milyar doların üç katıdan daha fazla. 2002 yılında Türkiye�deki sıcak para miktarı 8 milyar dolarken, bu para 2006 yılı sonu itibariyle 66 milyar dolara çıktı.
2002 yılında 1000 dolarını bozdurarak Hazine kâğıdına yatıran bir kişinin kazancı 4 yılın sonunda yüzde 159 arttı. 2006 sonunda 1000 dolar 2 bin 591 dolar oldu. Faizlerin yüzde 2 civarında olduğu çok sayıda ülkeden birinde yatırımcının bu kazancı elde etmesi için 75 yıl beklemesi gerekiyordu.
Borsaya yatırılan 1000 dolar ise dört yılda 4 bin 400 dolar oldu. Yatırımcının, yüzde 340�lık kazancı Avrupa borsalarında elde etmesi için elde etmeniz için ortalama 175 yıl beklemesi gerekiyordu.
Cari açık dört yıl önce 1,5 milyar dolardı, cari açık bugün 31,3 milyar oldu. 80 yılda 57 milyar dolarlık cari açık verilirken son 5 yılda toplam 107 milyar dolarlık cari açık verildi. Bu açık, borçlanmayla kapatıldı.
2002 yılında her 100 kişiden 2�si borçluyken, bugün bu rakam her 26�ya ulaştı.
2002�de vatandaşın kredi kartı ve tüketici kredisi borcu 6,2 katrilyon lira idi bugün bu rakam 71,3 katrilyon, yani 71,3 milyar YTL düzeyinde bulunuyor.
2002 yılında icralık olanların sayısı 38 bin 263 kişiyken bu rakam 2006 Kasım sonu itibariyle 543 bin 195 kişi seviyesine çıktı. Bu borçlarının 481�bini kredi kartı, 61 bini ise tüketici kredisi borçlusu. Bu kişilerin ödemesi gereken borç miktarı ise 21 milyar YTL. Ve bu borca uygulanan faiz miktarı yüzde 85 � 95 arasında değişiyor.
Sonuçta esas olarak devlet vatandaşın sırtından alabildiğini almakta, ama yine de açığını kapatamadığında başka bir yola, borçlanmaya başvurmaktadır. Devlet vergi olarak alması gerekeni patronlardan borç olarak almaktadır. Üstüne de faiz ödemektedir. İşte bu değirmen de böyle dönmektedir.
(Alıntı: Necmettin ÇAKMAK)

millinefer

Mesaj Sayısı : 55
Kayıt tarihi : 06/12/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz